13 Aralık 2010 Pazartesi

GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN

GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN
ALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düş­manların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolu­nun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat ol­mayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlaya­cağın tehlikeleri göstereyim.

1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.

Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tem­belliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe sa­vaşan bir düşman değildir.
Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekil­den şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.
Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkün­lük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değişti­rir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsa­ta ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin ki­tabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:
- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?
- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.
- Hayat dediğin bir şanstır.
- Şansın varsa, her şeyin var demektir.
- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.
- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.
- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…
- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, ola­cağı yoksa yırtınsan da olmaz.
- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sa­bah yaparsın.
- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.
- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoş­lanmıyorum…
- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…
- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…
- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olma­yanın gideceği yer mezarlık değil mi?
- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…
Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş söz­ler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını he­kimler bilir…

2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.

Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharet­le (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yar­dımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yap­madığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Za­ten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve za­man ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:
- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenme­ye bak… Daha neler demez ki…
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümse­mek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzet­mek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sen­de haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı ka­ralıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana iki­si birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.
Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede araya­cağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Ol­manın Kanunları
Çalışma hayatının umumî kanunları:
Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mah­susu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu mes­lek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma ha­yatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akıl­cı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:
- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir ki­tap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.
Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir za­manda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandı­rılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda ge­tirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra er­tesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalış­maya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışa­cağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir ka­lem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düş­manı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.
- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yap­mak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice dü­şünüp hesapla.
Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.

11 Aralık 2010 Cumartesi

GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN
ALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düş­manların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolu­nun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat ol­mayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlaya­cağın tehlikeleri göstereyim.

1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.

Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tem­belliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe sa­vaşan bir düşman değildir.
Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekil­den şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.
Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkün­lük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değişti­rir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsa­ta ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin ki­tabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:
- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?
- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.
- Hayat dediğin bir şanstır.
- Şansın varsa, her şeyin var demektir.
- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.
- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.
- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…
- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, ola­cağı yoksa yırtınsan da olmaz.
- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sa­bah yaparsın.
- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.
- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoş­lanmıyorum…
- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…
- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…
- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olma­yanın gideceği yer mezarlık değil mi?
- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…
Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş söz­ler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını he­kimler bilir…

2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.

Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharet­le (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yar­dımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yap­madığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Za­ten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve za­man ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:
- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenme­ye bak… Daha neler demez ki…
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümse­mek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzet­mek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sen­de haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı ka­ralıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana iki­si birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.
Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede araya­cağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Ol­manın Kanunları
Çalışma hayatının umumî kanunları:
Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mah­susu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu mes­lek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma ha­yatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akıl­cı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:
- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir ki­tap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.
Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir za­manda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandı­rılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda ge­tirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra er­tesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalış­maya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışa­cağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir ka­lem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düş­manı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.
- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yap­mak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice dü­şünüp hesapla.
Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.

GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN

ALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düş­manların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolu­nun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat ol­mayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlaya­cağın tehlikeleri göstereyim.

1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.

Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tem­belliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe sa­vaşan bir düşman değildir.
Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekil­den şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.
Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkün­lük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değişti­rir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsa­ta ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin ki­tabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:
- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?
- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.
- Hayat dediğin bir şanstır.
- Şansın varsa, her şeyin var demektir.
- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.
- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.
- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…
- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, ola­cağı yoksa yırtınsan da olmaz.
- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sa­bah yaparsın.
- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.
- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoş­lanmıyorum…
- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…
- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…
- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olma­yanın gideceği yer mezarlık değil mi?
- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…
Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş söz­ler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını he­kimler bilir…

2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.

Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharet­le (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yar­dımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yap­madığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Za­ten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve za­man ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:
- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenme­ye bak… Daha neler demez ki…
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümse­mek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzet­mek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sen­de haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı ka­ralıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana iki­si birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.
Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede araya­cağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Ol­manın Kanunları
Çalışma hayatının umumî kanunları:
Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mah­susu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu mes­lek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma ha­yatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akıl­cı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:
- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir ki­tap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.
Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir za­manda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandı­rılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda ge­tirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra er­tesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalış­maya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışa­cağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir ka­lem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düş­manı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.
- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yap­mak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice dü­şünüp hesapla.
Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.

GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN

ALI FUAT BAŞGİL HOCA DAN TÜM GENÇLER İÇİN IŞIK SÖZLER

Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları

Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düş­manların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolu­nun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat ol­mayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlaya­cağın tehlikeleri göstereyim.

1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.

Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tem­belliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe sa­vaşan bir düşman değildir.
Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekil­den şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.
Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkün­lük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değişti­rir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsa­ta ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin ki­tabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:
- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?
- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.
- Hayat dediğin bir şanstır.
- Şansın varsa, her şeyin var demektir.
- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.
- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.
- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…
- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, ola­cağı yoksa yırtınsan da olmaz.
- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sa­bah yaparsın.
- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.
- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoş­lanmıyorum…
- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…
- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…
- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olma­yanın gideceği yer mezarlık değil mi?
- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…
Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş söz­ler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını he­kimler bilir…

2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.

Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharet­le (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yar­dımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yap­madığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Za­ten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve za­man ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:
- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenme­ye bak… Daha neler demez ki…
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümse­mek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzet­mek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sen­de haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı ka­ralıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana iki­si birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.
Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede araya­cağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.
Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Ol­manın Kanunları
Çalışma hayatının umumî kanunları:
Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mah­susu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu mes­lek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma ha­yatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akıl­cı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:
- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir ki­tap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.
Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir za­manda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandı­rılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda ge­tirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra er­tesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalış­maya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışa­cağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.
- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir ka­lem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.
- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düş­manı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.
- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yap­mak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice dü­şünüp hesapla.
Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.

9 Mart 2010 Salı

BİR KESME VARDI

Uzun ve yorucu bir yolculuğun son durağıdır Kesme. Belki de bu yüzden Kesme denilmiştir buraya. Çünkü yol bir anda bıçak gibi kesilir ve Kesme’den ötesi yoktur artık. Evet, zahirde bu bir bitiştir; Kesme varılabilecek son noktadır. Ancak her son bir başlangıcın müjdecisidir. İşte bu ebedi muştuyla; idealler, umutlar, hayaller filizlenir Kesme’nin bereketli topraklarında.
Sonra öğrencileriniz karşılar sizi tüm samimiyetleriyle. Onların gönlünüze akan tebessümleri, özveri dilenen mahzun bakışları sizi bir kat daha bağlar bu şirin kasabaya. Öğretmen olabilme şuurunu benliklerinizde hissedersiniz doyasıya.
Ve bu ruh haletiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız Kesme’de. Kimilerince zaman burada durağandır, hayat durmuştur belki de. Nitekim daha iyisini gaye edinenler için Kesme’de zaman, fırsatlar ırmağıdır. Aslında yapılacak çok iş vardır. Evet, minicik gönüllerde “hoş bir seda” bırakabilme yolunda yapılacak daha çok iş vardır…

EĞİTİM ÖZLÜ SÖZLER

Öğretmen mum gibidir,
kendini tüketerek başkasına ışık verir.
Ruffini

Öğrenmek pahalıdır, ama
bilmemek cok daha pahalı.
H.Clausen

Eğitim, yoksullar için bir sermaye,
zenginler için bir faizdir.
Mann

Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi?
Bildiğin zaman bildiğini anla,
bilmediğin zaman ise bilmediğini?
Konfüçyüs

Etraflıca çalış, doğru bir şekilde araştır,
dikkatlice düşün, düşündüklerini gözden geçir,
ciddi ve samimi bir şekilde uygula..
Konfüçyus

İnsanlara eğitim ve bilgi sağla.
Barış ve düzenin sağlanmasının
kendi çıkarları için gerekli olduğunu
onlara öğret.
Thomas Jefferson

Pratik, bütün öğretmenlerin en iyisidir.
Syrus

İnsana hiçbir şey öğretemezsin;
öğrenmeyi ancak kendi içinde
bulacağını öğretebilirsin.
Galileo

Eğer karşınızdaki öğüt vermeye bayılıyorsa,
bilin ki en çok onun öğüde ihtiyacı vardır.
Lord Halifax

Gerçek eğitim,
kendinden en iyiyi vermekten geçer.
M.Gandhi

Hakiki öğrenci, bilinenin içinden
bilinmeyeni geliştirmeyi öğrenir
ve ustaya yaklaşır.
Goethe

Birini eğitmenin asıl amacı,
onu sürekli sorular soran biri haline getirmektir.
Bishop Creighton

Okuma zevkini kazanmayanın
öğrenimi yarıda kalmıştır.
P.Peacut

Bir kitap, içimizdeki donmuş değerleri
parçalayacak bir balta olmalıdır.
Franz Kafka

Okumasını biliyorsan,
her insanın bir kitap okuduğunu görebilirsin.
William E. Channing

Akıllı adam hem kitapları,
hem de doğrudan doğruya hayatı okur.
Lin Yutang

Hiç solmayacak bir ağaç tanıdım: Kitap?
Herrick

En güzel öğüt örnek olmaktır.
Malcolm X

Öğrenmek amacıyla bakmazsanız
öğrenemezsiniz.
Gellius

Bazı kitaplar tadılmak,
bazıları yutulmak ve çok azı da
hazmedilmek içindir.
Bacon

Eğitimin kökleri acı
fakat meyveleri tatlıdır.
Aristotle

Kurnaz insanlar, okumayı küçümser,
basit insanlar saygı duyar,
akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar.
Bacon

Yaşayan insanların zekası,
ölmüş insanlarla en iyi biçimde
kitaplar vasıtasıyla temas eder.
Bovee

Okumayı sevmek, hayattaki can sıkıcı saatlari
en güzel saatlerle değiştirmektir.
Montesquieu

Üç türlü okuyucu vardır:
Biri, yargısız tad alır,
üçüncüsü tad almadan yargıda bulunur
ve ortadakiler tad alarak yargıda bulunan
ve yargıda bulunarak tad alanlar;
bunlar aslında bir sanat eserini yeniden oluştururlar.
Goethe

DENEMEYE DAİR

Bir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir .Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum” buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen “muhasebe” ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
• Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.