tag:blogger.com,1999:blog-9055629276725096872024-03-08T08:38:24.174-08:00DÜŞÜNCE SAĞNAĞIEKREM KÖSEOĞLUEKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.comBlogger11125tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-23976871271873126892010-12-13T11:35:00.001-08:002010-12-13T11:35:33.004-08:00GENÇLERLE BAŞ BAŞA DANGENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN <br />ALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER<br /><br />Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları<br /><br />Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.<br /><br />1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.<br /><br />Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir.<br />Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.<br />Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin kitabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:<br />- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?<br />- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.<br />- Hayat dediğin bir şanstır.<br />- Şansın varsa, her şeyin var demektir.<br />- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.<br />- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.<br />- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…<br />- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, olacağı yoksa yırtınsan da olmaz.<br />- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sabah yaparsın.<br />- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.<br />- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoşlanmıyorum…<br />- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…<br />- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…<br />- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olmayanın gideceği yer mezarlık değil mi?<br />- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…<br />Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş sözler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını hekimler bilir… <br /><br />2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.<br /><br />Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharetle (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Zaten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve zaman ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:<br />- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenmeye bak… Daha neler demez ki…<br />Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümsemek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sende haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı karalıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.<br />Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede arayacağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.<br />Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları<br />Çalışma hayatının umumî kanunları:<br />Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mahsusu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu meslek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma hayatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akılcı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:<br />- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.<br />- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.<br />- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.<br />- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.<br />Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandırılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.<br />- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.<br />- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.<br />- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir kalem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.<br />- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.<br />- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.<br />Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-61899209383875931732010-12-11T12:00:00.001-08:002010-12-11T12:00:31.537-08:00GENÇLERLE BAŞ BAŞA DAN <br />ALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER<br /><br />Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları<br /><br />Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.<br /><br />1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.<br /><br />Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir.<br />Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.<br />Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin kitabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:<br />- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?<br />- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.<br />- Hayat dediğin bir şanstır.<br />- Şansın varsa, her şeyin var demektir.<br />- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.<br />- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.<br />- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…<br />- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, olacağı yoksa yırtınsan da olmaz.<br />- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sabah yaparsın.<br />- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.<br />- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoşlanmıyorum…<br />- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…<br />- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…<br />- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olmayanın gideceği yer mezarlık değil mi?<br />- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…<br />Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş sözler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını hekimler bilir… <br /><br />2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.<br /><br />Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharetle (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Zaten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve zaman ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:<br />- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenmeye bak… Daha neler demez ki…<br />Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümsemek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sende haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı karalıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.<br />Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede arayacağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.<br />Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları<br />Çalışma hayatının umumî kanunları:<br />Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mahsusu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu meslek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma hayatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akılcı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:<br />- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.<br />- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.<br />- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.<br />- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.<br />Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandırılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.<br />- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.<br />- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.<br />- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir kalem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.<br />- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.<br />- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.<br />Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-56318718709926278322010-12-11T11:52:00.000-08:002010-12-11T11:54:53.277-08:00GENÇLERLE BAŞ BAŞA DANALİ FUAT BAŞGİL HOCA DAN GENÇLERE IŞIK SÖZLER<br /><br />Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları<br /><br />Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.<br /><br />1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.<br /><br />Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir.<br />Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.<br />Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin kitabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:<br />- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?<br />- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.<br />- Hayat dediğin bir şanstır.<br />- Şansın varsa, her şeyin var demektir.<br />- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.<br />- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.<br />- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…<br />- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, olacağı yoksa yırtınsan da olmaz.<br />- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sabah yaparsın.<br />- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.<br />- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoşlanmıyorum…<br />- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…<br />- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…<br />- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olmayanın gideceği yer mezarlık değil mi?<br />- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…<br />Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş sözler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını hekimler bilir… <br /><br />2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.<br /><br />Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharetle (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Zaten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve zaman ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:<br />- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenmeye bak… Daha neler demez ki…<br />Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümsemek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sende haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı karalıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.<br />Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede arayacağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.<br />Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları<br />Çalışma hayatının umumî kanunları:<br />Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mahsusu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu meslek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma hayatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akılcı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:<br />- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.<br />- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.<br />- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.<br />- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.<br />Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandırılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.<br />- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.<br />- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.<br />- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir kalem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.<br />- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.<br />- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.<br />Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-70735434892441382182010-12-11T11:25:00.000-08:002010-12-11T11:39:23.219-08:00GENÇLERLE BAŞ BAŞA DANALI FUAT BAŞGİL HOCA DAN TÜM GENÇLER İÇİN IŞIK SÖZLER<br /><br />Muvaffak Olma Yolunun Tehlikeleri ve Düşmanları<br /><br />Yetişme ve muvaffak olma yolunun genç yolcusu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Gerçi bunlara yalnız sen değil, hayat yolunun her yolcusu rastlayabilir. Fakat bu düşmanlar, senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı (sataşmayı) çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elverir ki sen bu silahları kullanabilesin. Kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan, bir daha belini kolayca doğrultamazsm. Müsaade et, et de sana, evvela yolunu bekleyen düşmanları ve rastlayacağın tehlikeleri göstereyim.<br /><br />1-Muvaffakiyetin ilk düşmanı tembelliktir.<br /><br />Muvaffak olma yolunda senin ilk büyük düşmanın tembelliktir. Burada sana tembelliği tarif edecek değilim. Onu sen, ben, hepimiz az çok tanırız. Zira, öteden beri denilegeldiği gibi “İnsan tembel bir hayvandır.” Yalnız ben sana şunu söyleyeceğim ki tembellik insan karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir.<br />Bilakis, eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girecek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir (korkaktır). Tehlikenin büyüklüğü de buradan gelmektedir.<br />Tembelliğin yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur. Dilimizde aldığı çeşitli isimler de onun bu sinsiliğini gösterir. Tembelliğin adı havaîliktir. Bir adı gevşeklik, bir adı hoppalık ve züppelik, bir adı uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. Tembellik herkesin karşısına her zaman aynı kılıkta çıkmaz. O mesleksiz aktör gibi daima rol değiştirir. Bazen samimi ve iyiliği sever bir dost tavrı alır. Bazen en meşru (kanuna uygun) bir mazeret kılığına girer; hasta olur, yorgun düşer ve herkesi hâline açındırır. Bazen tatlı bir dille konuşur ve gönül çeler. Onun kandırıcı bir felsefesi ve safsata ilmeklerinden örülmüş bir edebiyatı vardır. Tembelliğin kitabından sana bazı parçalar okuyayım da dinle:<br />- Adam sen de… Çalışanlar ne olmuş sanki?<br />- Üzme kendini şu ölümlü dünyada çalışmak yıpranmaktır.<br />- Hayat dediğin bir şanstır.<br />- Şansın varsa, her şeyin var demektir.<br />- Şansın yoksa kendini parçalasan da bir şey olamazsın.<br />- Zaten suyu getiren de testiyi kıran da bir.<br />- Sen testiyi kır, suyu başkaları getirsin de afiyetle iç…<br />- Hem bir işin olacağı varsa sırt üstü yatsan da olur, olacağı yoksa yırtınsan da olmaz.<br />- Hele dursun bakalım, şimdi şöyle yaslan da yarın sabah yaparsın.<br />- Hem sana çalışmak yaramıyor; iştahın kaçıyor, neşen sönüyor.<br />- Huy bu ya, ben bütün sene kitabı, defteri koltuğumda gezmekten; hele kütüphane köşelerinde pineklemekten hoşlanmıyorum…<br />- İmtihanlara şöyle yirmi gün kala kafayı vurur, dersleri hazırlar ve imtihanları mis gibi geçerim…<br />- Nedense benim yalnız imtihan üstü zihnime bir açıklık geliyor; sene içinde sanki uykudayım…<br />- Hem de hacet (lüzumu var) muvaffak olanın ve olmayanın gideceği yer mezarlık değil mi?<br />- Dünyaya insan bir defa gelir; hayattan kâm almaya (zevkini çıkarmaya) bak…<br />Tembelliğin kitabında daha neler ve ne yaveler (boş sözler) var. Bildiğin şeylerle başını ağrıtmayayım. Yalnız şunu söyleyeyim ki eğer tembel isen ve tembelliğin uzvi (bedene ait) bir hastalıktan ileri gelmiyor da ruhi bir gevşeklik, uyuşuk, üşengeçlik, hoppalık ve havaîlik (önemsememek) şeklinde ise iradeni kullanmak suretiyle muvaffakiyetin bu düşmanını yenebilirsin. Eğer bedeni bir arızan varsa bunun ilacını hekimler bilir… <br /><br />2-Muvaffakiyetin bir diğer düşmanı kötü arkadaştır.<br /><br />Genç dostum! Gittiğin yolda ikinci bir tehlikeli düşmanın da kötü arkadaştır. Arkadaşın kötüsü, emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür. Ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharetle (ustalıkla) vurunur. Dost ağzı kullanır. Seni esirger ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Tembellik senin içindedir ve sana senin ağzınla konuşur. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Zaten tembelliğin işi asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme şekli ekseriya kötü arkadaş telkinleri (aşılamaları) ile başlar. Ve zaman ile itiyat (alışkanlık) hâlini alarak içimizde yerleşir. Kötü arkadaşın yaman felsefesi vardır. Sana her fırsatta gerek sözleriyle ve gerek hâl ve tavrıyla telkin ve tekrar eder:<br />- Gençliğini yaşa, kardeşim, bu gençlik her zaman ele geçmez. Sana öğüt verenler vaktiyle günlerini yaşayıp da şimdi senin güzel gençliğini kıskananlardır, aldırma eğlenmeye bak… Daha neler demez ki…<br />Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur, muvaffak o lanları hiç belli etmeden kıskanır, muvaffak olmayı küçümsemek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ile ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar ve sende haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı karalıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir (kötülük işleyen) düşmandan kendini kurtarma çok güç olur.<br />Sözlerime kulak ver; arkadaş olacağın kimsede arayacağın şartlar; çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu meziyetlerle (üstün özelliklerle) bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi vasıfları (özellikleri) da haiz (sahip) demektir. Bunu unutma ve bu şartı bulamadığın kimse ile sakın arkadaş olma.<br />Çalışma Hayatının ve Umumiyetle Muvaffak Olmanın Kanunları<br />Çalışma hayatının umumî kanunları:<br />Okuyucum! Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mahsusu çalışma ve işleme usul ve kaideleri vardır ve bunu meslek sahipleri bilir. Bir de fizik ve fikri her nevi iş ve çalışma hayatının ve umumiyetle muvaffak olmanın, düşünen aklın ve şaşmaz kanunları hâlinde, birtakım umumi ve rasyonel (akılcı) düsturları (ilkeleri) vardır ki ben burada bunlardan benim bildiğim kadarını hülasa edeceğim:<br />- Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.<br />- Çalışmak İçin müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.<br />- Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.<br />- Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir fasıl üzerinde çalış.<br />Ta ki dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslam mütefekkiri İmam-ı Gazali’ye “İhya-i Ulûm (İlimlerin Yeniden Canlandırılması) adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar: Bir zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.<br />- Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, derse, kitaba ve vazifeye başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.<br />- Bir günün işini, dersini, vazifesini bitirdikten sonra ertesi gün ne iş yapacağına karar ver. Yahut, hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş, ders, kitap üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.<br />- Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan evvel düşün ve çalışman için lazım olan şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Ta ki, ikide bir kalem, kâğıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.<br />- Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol ve dikkat kesil. Ve bütün ruhi ve bedenî kuvvetinle kendine işe ver.<br />- Bir işe başlamadan evvel o işi, dersi, vazifeyi, kitabı en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla.<br />Genç arkadaşım. Yukarıda sıraladığım düsturları okuyup unutasın diye değil; kulağına küpe yapasın ve ileride beni anla diye yazdım. Senden beklediğim, beni hayırla anmandır.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-78186671525008510182010-03-09T12:24:00.000-08:002010-03-09T12:30:40.008-08:00BİR KESME VARDIUzun ve yorucu bir yolculuğun son durağıdır Kesme. Belki de bu yüzden Kesme denilmiştir buraya. Çünkü yol bir anda bıçak gibi kesilir ve Kesme’den ötesi yoktur artık. Evet, zahirde bu bir bitiştir; Kesme varılabilecek son noktadır. Ancak her son bir başlangıcın müjdecisidir. İşte bu ebedi muştuyla; idealler, umutlar, hayaller filizlenir Kesme’nin bereketli topraklarında.<br />Sonra öğrencileriniz karşılar sizi tüm samimiyetleriyle. Onların gönlünüze akan tebessümleri, özveri dilenen mahzun bakışları sizi bir kat daha bağlar bu şirin kasabaya. Öğretmen olabilme şuurunu benliklerinizde hissedersiniz doyasıya. <br />Ve bu ruh haletiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız Kesme’de. Kimilerince zaman burada durağandır, hayat durmuştur belki de. Nitekim daha iyisini gaye edinenler için Kesme’de zaman, fırsatlar ırmağıdır. Aslında yapılacak çok iş vardır. Evet, minicik gönüllerde “hoş bir seda” bırakabilme yolunda yapılacak daha çok iş vardır…EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-13429218147440928022010-03-09T12:21:00.000-08:002010-03-09T12:22:23.026-08:00EĞİTİM ÖZLÜ SÖZLERÖğretmen mum gibidir,<br />kendini tüketerek başkasına ışık verir.<br />Ruffini<br /><br />Öğrenmek pahalıdır, ama<br />bilmemek cok daha pahalı.<br />H.Clausen<br /><br />Eğitim, yoksullar için bir sermaye,<br />zenginler için bir faizdir.<br />Mann<br /><br />Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi?<br />Bildiğin zaman bildiğini anla,<br />bilmediğin zaman ise bilmediğini?<br />Konfüçyüs<br /><br />Etraflıca çalış, doğru bir şekilde araştır,<br />dikkatlice düşün, düşündüklerini gözden geçir,<br />ciddi ve samimi bir şekilde uygula..<br />Konfüçyus<br /><br />İnsanlara eğitim ve bilgi sağla.<br />Barış ve düzenin sağlanmasının<br />kendi çıkarları için gerekli olduğunu<br />onlara öğret.<br />Thomas Jefferson<br /><br />Pratik, bütün öğretmenlerin en iyisidir.<br />Syrus<br /><br />İnsana hiçbir şey öğretemezsin;<br />öğrenmeyi ancak kendi içinde<br />bulacağını öğretebilirsin.<br />Galileo<br /><br />Eğer karşınızdaki öğüt vermeye bayılıyorsa,<br />bilin ki en çok onun öğüde ihtiyacı vardır.<br />Lord Halifax<br /><br />Gerçek eğitim,<br />kendinden en iyiyi vermekten geçer.<br />M.Gandhi<br /><br />Hakiki öğrenci, bilinenin içinden<br />bilinmeyeni geliştirmeyi öğrenir<br />ve ustaya yaklaşır.<br />Goethe<br /><br />Birini eğitmenin asıl amacı,<br />onu sürekli sorular soran biri haline getirmektir.<br />Bishop Creighton<br /><br />Okuma zevkini kazanmayanın<br />öğrenimi yarıda kalmıştır.<br />P.Peacut<br /><br />Bir kitap, içimizdeki donmuş değerleri<br />parçalayacak bir balta olmalıdır.<br />Franz Kafka<br /><br />Okumasını biliyorsan,<br />her insanın bir kitap okuduğunu görebilirsin.<br />William E. Channing<br /><br />Akıllı adam hem kitapları,<br />hem de doğrudan doğruya hayatı okur.<br />Lin Yutang<br /><br />Hiç solmayacak bir ağaç tanıdım: Kitap?<br />Herrick<br /><br />En güzel öğüt örnek olmaktır.<br />Malcolm X<br /><br />Öğrenmek amacıyla bakmazsanız<br />öğrenemezsiniz.<br />Gellius<br /><br />Bazı kitaplar tadılmak,<br />bazıları yutulmak ve çok azı da<br />hazmedilmek içindir.<br />Bacon<br /><br />Eğitimin kökleri acı<br />fakat meyveleri tatlıdır.<br />Aristotle<br /><br />Kurnaz insanlar, okumayı küçümser,<br />basit insanlar saygı duyar,<br />akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar.<br />Bacon<br /><br />Yaşayan insanların zekası,<br />ölmüş insanlarla en iyi biçimde<br />kitaplar vasıtasıyla temas eder.<br />Bovee<br /><br />Okumayı sevmek, hayattaki can sıkıcı saatlari<br />en güzel saatlerle değiştirmektir.<br />Montesquieu<br /><br />Üç türlü okuyucu vardır:<br />Biri, yargısız tad alır,<br />üçüncüsü tad almadan yargıda bulunur<br />ve ortadakiler tad alarak yargıda bulunan<br />ve yargıda bulunarak tad alanlar;<br />bunlar aslında bir sanat eserini yeniden oluştururlar.<br />GoetheEKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-13572625118180910232010-03-09T12:12:00.000-08:002010-03-09T12:17:35.278-08:00DENEMEYE DAİRBir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir .Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.<br />Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum” buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.<br />Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.<br />Eskiden denemeye verilen “muhasebe” ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.<br />Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.<br />Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?<br />• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.<br />• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.<br />• Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.<br />Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.<br />Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.<br />Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.<br />Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.<br />Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.<br />Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.<br />Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.<br />Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.<br />Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-23752090202610532162010-03-09T12:04:00.001-08:002010-03-09T12:05:43.155-08:00ANNE BABA HAZIR MI SINAVAÇocukları ile beraber sınavlara hazırlanan, sınavlara giren ve sınav sonuçlarını da kendi başarı ve/veya başarısızlıkları gibi algılayan anne babaların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur?<br /><br />Çocuklarımız sınava hazırlanırken, ortaya çıkan sonuçtan ya gurur duyarız, ya da büyük bir hezimete uğrarız! Biz sınava ne kadar çok ağır anlamlar yükler isek, çocuğumuz bu ağır anlamları algılayacak ve bu anlamlarımıza uygun olarak bir sorumluluk içine girecektir.<br /><br />Çocuğumuzun kapasite, ilgi ve yeteneklerine uygun bir hedef belirlemesine yardımcı olduktan sonra, bunu gerçekleştirmek için bizim sağlayacağımız imkanları kendisine sunduktan sonra çocuğumuza olumlu motivasyon sağlayarak ona olan, inancımızın, takdirimizin, sevgimizin ve bizim gözümüzde ki değerinin sınav sonucuyla ilgili olmayacağını göstermemiz gerekmektedir.<br /><br />Çocuğumuzun başarıları ile, elde ettiği iyi sonuçlarla gurur duyduğumuzda, aldığı sonuçlar için “daha iyisini alabilirdin”, “neden 5 değil de 4 aldın” veya “neden sınıf birincisi gibi olmadın” türünden ifadelerimizle önüne hedef olarak (ulaşmasını istediğimiz) koyduğumuz kriterlere ulaşmayınca gözümüzde yeterince değerli olamadığı gibi bir sonuca ulaşabilecektir?<br /><br />Ben anne-babamın gözümde değerli olabilmem için “daha iyisini yapabilmeliydim”,”neden 5 değil de 4 aldım” ve ya neden sınıf birincisi olamıyorum? gibilerden stres yaratan düşünceleri çocuklarımıza kazandırmış oluyoruz?<br /><br />Öğrenciler bu düşünceleri kafasında taşımaya başladıklarında artık tek hedefleri vardır, “anne-babalarına layık olan evlatlar olmaktır!” Artık kendi hedefleri değildir önemli olan… anne-babaların büyük fedakarlıklarla sundukları imkanlar karşısında borçludurlar artık… Anne babalar da bu hedeflerine ulaşamayan çocuklarının durumlarına bir anlam verememektedirler… Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. Bir dedikleri iki olmamaktadır. Özel dersler, dershaneler, kitaplar…. anne babaların yaptıklarına karşılık çocuklarımızın da 4 yerine 5 almalarını istemek, sınıf birincisi, okul birincisi olmasını istemek hakkımız olsa gerek değil mi!<br /><br />Çocukları üzerinde aşırı yüksek beklenti içerisine giren veya senden bir şey olmaz düşüncesini yansıtan anne-babalar her iki durumda da olumsuz motivasyon yapmışlardır. Anne- babalarının beklentilerine cevap vermek için çaba harcayan, “…sonucuna ulaşamazsam anne-babamın yüzüne nasıl bakacağım” diye düşünerek çalışmaya çalışan ve denemelere giren öğrencinin yerinde olmak istemezdiniz herhalde?<br /><br />“Şu sonuca ulaşmalıyım artık” düşüncesi “anne babam beni değerli görsünler artık”,”"u sonuca ulaşayım ki anne-babamın gözünde değerli birisi olayım, buna ihtiyacım var” demektir. Bu “şartlı değer verme” çocuğumuzun kendisini mutsuz ve değersiz görmesine neden olacaktır…<br /><br />Hangimiz değerli olmayı şarta bağlayan bir yaklaşım içerisinde kendimizi mutlu ve değerli görebiliriz?<br /><br />Aileler, çocuklarının kapasitelerini, özel yeteneklerini, yapabildikleri-yapamadıkları ile ve en önemlisi de gösterdikleri çaba ve gayretlerini görmelidirler. Çocuklarımızın sadece başarılarını ve /veya ulaştıkları sonuçlarını değil gösterdikleri çaba ve gayretlerini görmemizi ve desteklememizi beklemektedirler…<br /><br />“anne-babam çalışmamı görüyor”,”elimden geleni yaptığımı biliyor”,”benim başaracağıma inanıyorlar”, “kendi hedeflerim konusunda beni destekliyorlar… diye düşünceler taşıması çocuğumuzun üzerindeki zaten var olan stresin daha da artmasına engel olacaktır…<br /><br />Biz çocuğumuzun çalışma sürecine değil de aldığı sonuçlara odaklandığımızda “senin gayretin çaban benim için önemli değil”, “o sonucu alamadığın sürece gözümde değerin yok” anlamını çocuğumuzun hissetmesini sağladığımızda çocuğumuzun stresini arttırmış oluyoruz…<br /><br />Anne- babalar olarak ne kadar rahat olur isek, çocuğumuzun da o kadar çok rahat olmasını sağlamış oluruz… çünkü bütün duygular gibi kaygı da bulaşıcıdır… anne- babam kaygılandıklarına, telaş ettiklerine göre bir anormal durum var demek ki diye düşünebilirler…<br /><br />Anne-baba olarak mükemmeliyetçi, rekabetçi kişilik yapınız çocuğunuzdaki kaygıyı arttırır. Çocuğunuz “en iyi” olmak gibi bir kaygıya düşecektir…<br /><br />Anne-baba olarak çocuklarımızın sınav kaygılarını arttırıcı söz ve davranışlardan uzak durarak onların yükünü arttırmamamız ve tam tersine yüklerini taşıyabilmeleri için kendileri güçlü hissetmelerine yardımcı olmalıyız…<br /><br />Çocuklarımızın hazırlandıkları sınavları için kendi hedeflerini gerçekleştirmeleri için çalışmalarının dışında bir anlam yüklemeyelim…EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-9948627956967006192010-03-09T11:57:00.000-08:002010-03-09T11:59:02.054-08:00SINAV KAYGISI NEDENSınav kaygısının bir çok nedeni var. Bu nedenlerden biri de kaygıya sürekli dikkatini vermektir. Kendinizi dinlemek kaygınızı arttırabilir. Kendinizi dinledikçe duyacağınız ses kaygının kendisi olacaktır. Sınav esnasında kaygı yaşadığınız an, panik yaptığınızda ve kaygının sizi olumsuz olarak etkileyeceğini yoğun olarak düşündüğünüzde bir kısır döngüye girmiş olursunuz. <br /><br />Şöyle ki; sınava giriyorsunuz. Sınav kâğıdı önünüze geldi. Kaygınızı fark etmeye başladınız. Bu kaygıyı yaşamamanız gerektiğini düşündüğünüz halde kaygı yaşamaya başladınız. Panik oldunuz. Panik olduğunuz da ise geçmişte düştüğünüz benzer durumlarda ki başarısızlıklarınız aklınıza gelebilir. “Eyvah ben benzer durumu önceden de yaşamıştım. Ve başarısız olmuştum. Yine başarısız olacağım.” Diye ve benzeri şekilde düşünmeye başladığınızda kaygınızı tekrardan arttırmış olacaksınız.<br /><br />Kısır döngünün daha net anlaşılması bir de şemayla anlatalım.<br /><br />Sınav Anı:<br /><br />Kaygı –> Eyvah kaygım başladı –>Eyvah yine panikleyeceğim ve konuları karıştıracağım –>Kaygı artışı<br /><br />Peki bu duruma düşmemek için ne yapacaksınız? Yapmanız gereken belli düzeyde sınav kaygısının normal olduğunu düşünmektir. <br /><br />Olması gereken yukarıdaki kısır döngüyü kırmaktır.<br /><br />Sınav Anı:<br /><br />Kaygı –> Kaygımı hissediyorum –>Yeteri kadar çalıştım. Bu kaygı olması gerektiği kadar –> Kaygı düzeyi normal<br /><br />Şemadan da gördüğünüz gibi düşünce biçimi kaygı düzeyini etkilemektedir.<br /><br />Düşüncelerin ve inancın insan davranışlarındaki gücünü daha net anlayabilmeniz için kısa bir öyküyü sizinle paylaşmak istiyorum.<br /><br />Kendini gerçekleştiren kehanet<br /><br />Nick adında bir demiryolu isçisinin öyküsü bu. Nick güçlü, sağlıklı bir işçi manevra sahasında çalışıyor. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini iyi yapan güvenilir bir insan. Ne var ki, kötümser biri, her şeyin kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler geleceğinden korkar.<br /><br />Bir yaz günü, tren isçileri, ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat önceden serbest bırakılırlar.Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun içine giren Nick, yanlışlıkla içerden kapıyı kapatır, kendini soğutucu vagona kilitler. Diğer işçiler Nick’in kendilerinden önce çıktığını düşünürler. Nick kapıyı tekmeler, bağırır, ama kimse duymaz, duyanlar da bu tür seslerin sürekli geldiği bir ortamda olduğu için pek kulak vermezler. Nick burada donarak öleceğinde korkmaya başlar. Eğer buradan çıkmazsam, burada kaskatı donacağım, diye düşünmeye başlar. İçerde yarısı yırtılmış bir karton kutunun içine girer. Titremeye başar. Eline geçirdiği bir kağıda karısına ve ailesine son düşündüklerini yazar: Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir?<br /><br />Ertesi günü soğutucu vagonun kapısını açan işiler, Nick’in donmuş bedenini bulurlar. Üzerinde yapılan otopsi, onun donarak öldüğünü göstermektedir. Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun bozuk ve çalışmıyor olmasıydı. Vagonun içindeki ısı 18 C idi, ve vagonda bol hava vardı. <br /><br />Nick’in korkusu, kendini gerçekleştiren bir kehanet oluşturmuştu. Korktuğu başına geldi.<br /><br />Bu öyküden de anlayacağınız gibi kaygıdan korkmayın. Kaygının faydalı yönünü görmeye çalışın. Çünkü normal düzeyde yaşanan kaygı sizi motive etmesi bakımından yararlı bir tarafıda bulunur. Elbette bu sınava düzenli şekilde çalışan öğrenciler için geçerlidir. Çalışmamış, sınava az bir zaman kala notlarına bakmış öğrenciler için bu düşünce ancak polyannacılık olur.<br /><br />Son olarak, sınav kaygısını yok etmeyi amaçlamamalısınız. Asıl amaç kaygıyla beraber yaşamayı öğrenmektir. Kaygıyı yok etmek için harcadığınız enerjiyi çalışma ve motivasyon için kullanmaya başlamalısınız.<br /><br />Kaygıyı azaltma konusunda püf noktaları için bir sonraki yazımızı takip edinEKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-33051211852342273642010-03-06T11:25:00.001-08:002010-03-08T01:46:40.013-08:00SBS YE DAİRSBS YE DAİR<br /> <br />Sevgili Öğrenciler;<br /><br />Amansız bir koşu diye nitelendirdiğimiz SBS'nin son üç kritik ayındayız.Mevsim değişikliği ile gelen yorgunluk ve enerji kaybı bu dönem dikkate alınması gereken en önemli unsurlar.<br />Neden bu yolda odugumuzun bilincinde olmalı,düşünmeli ve kazanımlarımızı aklımızdan geçirmeliyiz.Neler yapılmalı ve nasıl konsantrasyon sağlanmalı.Bir anlamda nasıl kendimizi güncellemeliyiz.<br /><br /><br /><br /><br />•İyi bir lise öğrencisi olmak alacağımız üniversite eğitimi için iyi bir alt yapıdır.<br /><br />•Kültürümüzde bir dil bir insan diye tanımlanır.İyi bir yabancı dil eğitimine sahip olmuş olacağız.<br /><br />•Beklentileri karşılamış olmanın iç huzurunu yaşayıp mücadelenin sonunda zafer kazanmış bir ruhun özgüvenini taşıyacağız.<br /><br />•İyi bir lisede sosyal aktivite,kültür,sanat,spor gibi olanaklar bizi kucaklayacaktır.<br />Elbette bu yolculuğun sonu dört madde ile özetlenemez.Amaç bahsettiğimiz enerji kaybı, yorgunluk gibi "düşmanların" ortadan kaldırılması içinbazı araçları gündeme getirmektir.<br /><br />Sevgili Öğrencim,<br /><br />Son üç ay nasıl değerlendirilir bilir misin?Bilir misin bir öğrenci senenin başından beri ders çalışmamış olsa son üç ayda planlı ve programlı çalışırsa sınavı kazanır.Tam tersi, son üç ayda bahsettiğimiz düşmanlara yenik düşen öğrenci finali olumsuz tamamlar.<br /><br />Her yönü ile kritik bir dönemdesin unutma!Bugün bir milad olsun,kalk ve başla.A'dan Z'ye tüm derslerin konularını tek tek ele al.Sorularını çöz.Nokta konu dediğimiz ihtiyaca yönelik çalışmaları dikkatle yap.<br /><br />Sevgili Öğrencim,<br /><br />SBS rakiplerle mücadele sonunda kazanılan bir başarıdır.Bir anlamda sıralama sınavıdır,puan sınavı değil.Onun için her bilgi ve her ayrıntı rakibinle senin arandaki farkı açacaktır.Bilesin ki zor dönemler iyi fırsatlardır.<br /><br />Hala sınav kaygısıyla ümitsiz durumda mısın?Ümitsizlik kadar el ayak bağlayan başka bir soyut ifade olamaz.Ümit ki,bizimle vardır ve biz yoksak ümit de yoktur.İnsan kadar gerçektir ümit.<br /><br />Başarını tanımı hedeflenen,sahip olunabilecek gerçek sonuca ulaşmaktır.Bil ki,herkesin başarı ölçütü aynı değildir.Hedefin aynı olmadığı gibi.Örneğin,sınav hazırlık sürecine başlamış bir öğrencinin ilk puanı 200 ise hedef puanı 480 olabilir mi?Dokunulma olasılığı imkansıza yakın olan hedefler ümitsizliğin kapısını çalacaktır.Aklından çıkarma.Bu bir süreç işidir.Aşamadır.Asıl olan yolda olmak ve adım atabilmektir.Umarım bu cümleler kaygını azaltmıştır.<br /><br />Senin ve akranlarının yaşadığı sınav yoğunluğunu belki büyüklerin yaşamamıştır.Ama onlar da eğitim öğretim sürecinde algılama ve işlem yeteneği kazanmada senin kadar şanslı değildi.Hem sahip olunan olanaklar hem de teknoloji çağında hayata göz açmak...<br /><br />Velhasıl hayat senin!Şairin dediği gibi "Gittikçe artıyor yalnızlığımız".Kendinle,bilginle,mesleğin ve kariyerinle başbaşa kalacağın bir gök kubbe burası.Tasında olanın kaşığına geleceği bir gezegende yaşıyoruz.<br /><br />Dediğim gibi,bugün bir milad olsun başlamak için her şeye yeniden.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-905562927672509687.post-40222874637821750092010-03-06T11:22:00.000-08:002010-03-08T01:42:38.420-08:00BİR ŞENOL GÜNEŞ YAZISIŞubat 2010 Salı<br />BİR ŞENOL GÜNEŞ YAZISI<br /> <br />Ülkemize başarılması güç bir başarıyı getiren gönül adamının maruz kaldığı olumsuz eleştirileri hatırlayıp bir kez daha üzüldüm.insanın kendini çok ıyı hıssettiğinde apansız aklına gelip marallerin bozulması için bu durum yeter.<br />bir insan düşünün giyiminden konuşma tarzına mımıklerınden teknık bılgısıne kadar hunharca canıce eleştırılecek ve bütün eleştirileri profesyonel dairede gögüsleyecek.<br />önde olan emir durumunda olan yön veren insanda başlıca bulunması gereken en önemli meziyet tevazu,fedakarlık,sabır,sahiplenme,dayanma gücüyken bu duyguları taşıyanlar karızmasız adı altında eleştirildi bu ülkede.<br />insanoğlu dünyada güzel ahlaktan daha güzel elbise giymemiştir.kültür ve dusturunun hakım olduğu hakım olduğu toprakta karızma adı altında sert bakış,egoistlık,ıhtıras,topraktan uzaklık pirim yapar oldu.bu kultur tebessumu sadaka saymaz mıydı.kafdağı hayatlar ne zaman bizim kültürümüz oldu.<br />bugunun turkıyesınde dünyayı ımrendıren ozellıklerımızı yıtırışımızın tesadüf olmadığını anlamak zor olmasa gerek.<br />öne almamız gereken mezıyetleri özellikle düşünmeliyiz.toplumun tum gruplarına bizi biz yapan degerleri öne çıkarmalıyız. en büyük başarılar insanı toprağa yaklaştıran başarılardır.toprak kı adı tevazudur,fedakarlıktır,yığınla ıhanete karşın çıçek verebılmektır.<br />tıpkı Şenol GÜNEŞ gibi.<br /><br />BİR BAŞARI ANCAK BU KARARTILIR<br />Şenol Hocanın başarısına 2000 uefa kupası kadrosu diyenlere soruyorum<br />bir oncekı teknık drektorun 10. dk da oyundan alıp aşağiladıgı tugay i on liberoya uefa kadrosu mu adapta etti.takımında yedek kalan akyel mi uefa kadrasunun temelıydi.yıldıray i.mansız uefa kadrosundaydı da bız mı bılmıyorduk.ya alpay aynı jenerasyon mu.rüştü uefa kupası kadrosunun kalecısıydı herhalde.<br />iyi ki tarih kalacak da insanlar yok olacak gerceklerın anlasılması zaman alacak ama zamansız da gerçekler anlaşılmayacak.başarıyı ve başarılıyı fark edebıldığımız gunun ulkesını görebilmek ümidiyle.<br />bu ülke çok ağzı bozuk ,agresif ,inat,egoist,ihtiras sahibi,fena,teknik adam görür ama bir ŞenolGÜNEŞ gelir mi bilmem.EKREM KÖSEOĞLUhttp://www.blogger.com/profile/08629170471911977989noreply@blogger.com0